Gündüz
unutulan karanlığa ağırlaşarak gelir
Müjdesiz
kalınca
Harabe
olmuş ay ışığında oyulan taşlar
Başım
dönünce tutunduğum çitler senin bahçenindir
Ve
benim yazdığım kâğıtlardır
İmzadan
geri dönen kâğıtlar
Öğlen
kaybolan, uzak ezan sesleri içinde
Zaman,
sofra bezi serilirken yavaşlayan zaman
Apartmanda
karartma yapılır, bağ evine kurtlar iner
Ben
koşturdukça kapısını kapatır yetişeceğim akşam
Artık
ranzalara vurarak uyandıran bir askerdir
Önceden
bizim nefesimizle çiy tutan sabah
Yağmur
başlarken duraklarına yürür cumartesi çalışanlar
Gece,
kuyudan çıkarır yatağına alırdı beni*
Zincirlerimi
çözerdi nöbetçiler uyuyunca
Bereket;
yüzüne çil, meczuplara temiz kıyafetler getirirdi
“Selam”dı
ilk duyduğumuz, ayrılmamız selamla
Ben
balçık idim, henüz dünya hesapta yoktu
Kendimi
evimde bilirdim yüksekler örtülerimi uçuşturduğunda
Sıra
beklemek yoktu, kararmış duvarlar, kirli işçi elbiseleri
Sen
aşağı sarkardın, bende derinleşirdi uçurumlar
Sarışınlığın
yaz vaktinde Hristiyan köyleri
Ve
bahçeye silkelenen sofra bezi, ben hayırsız bir takasta
Kurdun
koklayarak bulduğu, hasta yakınlarının telefon beklediği
Mesai
saatlerinde boş bir lokantada, iş hanında bir çay ocağında
Baş
başayım, ilk sorularıyla dünyanın
Sağlık
ocağında yazılan ilaçlar
Kaldırdığı
toz, ilçeden geçen kamyonların
Şimdi
hepsi bir tatil hatırasıdır, öğrenciliğinden kalan
Kalabalık
bir masada bana bakarak anlattığın