6 Temmuz 2017 Perşembe

GİZEM'İN EZBERLEDİĞİ SON DUA

Gündüz unutulan karanlığa ağırlaşarak gelir
Müjdesiz kalınca
Harabe olmuş ay ışığında oyulan taşlar
Başım dönünce tutunduğum çitler senin bahçenindir
Ve benim yazdığım kâğıtlardır
İmzadan geri dönen kâğıtlar

Öğlen kaybolan, uzak ezan sesleri içinde
Zaman, sofra bezi serilirken yavaşlayan zaman
Apartmanda karartma yapılır, bağ evine kurtlar iner
Ben koşturdukça kapısını kapatır yetişeceğim akşam
Artık ranzalara vurarak uyandıran bir askerdir
Önceden bizim nefesimizle çiy tutan sabah
Yağmur başlarken duraklarına yürür cumartesi çalışanlar

Gece, kuyudan çıkarır yatağına alırdı beni*
Zincirlerimi çözerdi nöbetçiler uyuyunca
Bereket; yüzüne çil, meczuplara temiz kıyafetler getirirdi
“Selam”dı ilk duyduğumuz, ayrılmamız selamla
Ben balçık idim, henüz dünya hesapta yoktu
Kendimi evimde bilirdim yüksekler örtülerimi uçuşturduğunda
Sıra beklemek yoktu, kararmış duvarlar, kirli işçi elbiseleri
Sen aşağı sarkardın, bende derinleşirdi uçurumlar
Sarışınlığın yaz vaktinde Hristiyan köyleri

Ve bahçeye silkelenen sofra bezi, ben hayırsız bir takasta
Kurdun koklayarak bulduğu, hasta yakınlarının telefon beklediği
Mesai saatlerinde boş bir lokantada, iş hanında bir çay ocağında
Baş başayım, ilk sorularıyla dünyanın
Sağlık ocağında yazılan ilaçlar
Kaldırdığı toz, ilçeden geçen kamyonların
Şimdi hepsi bir tatil hatırasıdır, öğrenciliğinden kalan
Kalabalık bir masada bana bakarak anlattığın