13 Kasım 2017 Pazartesi

KÖZ


Üstümde sırtımı dalayan bir elbise
Önümde eşelediğim çukur
Çatıları güneş altında gördüm yaşadığın ilçede
Ve tek katlı evlerin demir kapılarında gıcırdayan karanlık
Ben kendimi bıraktığım yerde bulmanın sevincinde

Bel bağladığım uğultulardı unuttum
Oturamadığım bir sofraydı, doydum
Bir kucak odunla döndüm dağdan da
Sönmüş buldum ateşleri
Tortusu bende kalan vücudundaki çizikleri
Bulabilir miyim çalılardan geçtiğim zaman
Bilmem uyku tutar mı
Sana atılan taşları saysam yer yataklarında
Önceden, aklıma ilk alkol gelirdi
Bir çıtırtı duyduğumda
Yalınayak bir çocuktun sen, soğuk betonlarda yürüyen
Bense bir garip Keloğlan’dım padişahlar çağında

Katı yükseklerinde uçtum, güneşinde kurudum
Çiçek çiğneyip tükürdüm, döndüm, duruldum
Kovayı doldururdu yağmur akıtsa da dam
Beklerken gökyüzüyle oyalanmak bize yeterdi
Artık senin öfkene yoruyorum kuşların çevikliğini
Yüzümü gece yıkıyorum dilim açılsın diye karanlıkta
Sormuyorum nedir öğlen boşa yanan lambalar
Kimi sevindirir okul boşken çalan teneffüs zilleri

Şimdilik birer uğultu olsak da
Bu hava açtıkça kararan koridorlarda
İşin ucunda kırlar var
Doruklarda köz karıştırmak
Toprağa uzanan yorgunluğumuzla
Karyolada ateşten yananlar ki bizden şifa bekler
Yarın dudaklarımızın serinlik olacağı alınlarında