Dün bulduğumdu, erken kaybettim, sonradan gelir acısı
Yürüdüğün yolu ıskaladım, mutluluk başka zamana denk düşer
Sıkışalım, yoksa bana yer kalmayacak
Çirkin çıkmışsak kıralım bütün çerçeveleri
Bob Dylan’dan çalalım Edie Sedgwick’i düşünüp ağlayalım
Gençsek yeniden sarılalım ressamların önünde
Bir soru ki yanıtı bendim, artık her sessizlikte aklıma gelecek
-Pencereyi mi açtın? Şimdi daha halliceyim
Gözüne düşen saçlarına üflerdi, üşürdüm
Son otobüsle uyuyarak eve dönerdi sarhoşlar ve işçiler
Bir yerlerdeydim, dönsem dönebilirdim
Gülsen anlardım sarhoşluğun bana yakışmadığını
Yalnızdım da son duraklarda uyandım hep
Terledim, anneme söylemeden Sibirya’ya da çıktım
Akşamdan kalınca dağ göllerinde açardım uykumu
Lou Salome mi O? Dur! Fotoğraf çektirelim
Beni şehre inmekten alıkoyan ışıklardır
Kar eridi de beyazlığını öyle anladım
Bir nota değer içeriye, işkillenirdim dünyadan
Ayaklarının çok üşümüş beyazıdır bu gece ay
Mutsuzluğundu kadir bildiğim tek arkadaşım
13 Mayıs 2019 Pazartesi
ANONS
Bir dağ otuydun bahçeye diktiler seni
Her gün su verdiler ama bu su senin köklerine yürümez
Bir çiçek görsen ağaçların toplanıp orman olurdu
Hep dışarıdan açıldı kapın ki bir yanın daha eski bu yüzden
Adres bile sorsa sarışın bir kız, içindeki sokağı sular basacak
İzin verilmemiş huylarını öğren içinin
Senin denizinde gemiler tedirgin, hep kıyıdan yürürler
Gömleğin iki düğme açık, bir şarkı tut
Yine kendinin kendine mırıldanacağı
Sokak başında yan komşunun üstünü arıyorlar
Aksar saat, kırlangıçlar gecenin ütüsünü bozarken
Gücenirim eğreti oturuşundan, suskunluğundan alınırım
Bir bildiği var yanından başı dik geçen kadının. Kızma.
Üşenip ezan okunurken ayaklarını topluyor kız kardeşin
Sular damlayıp bitiyor eve varmadan
Bir dağ kuşuydun, aklını kırıp kafese koydular seni
Eve gitme bugün. Kahvede ismini söylüyorlar.
Her gün su verdiler ama bu su senin köklerine yürümez
Bir çiçek görsen ağaçların toplanıp orman olurdu
Hep dışarıdan açıldı kapın ki bir yanın daha eski bu yüzden
Adres bile sorsa sarışın bir kız, içindeki sokağı sular basacak
İzin verilmemiş huylarını öğren içinin
Senin denizinde gemiler tedirgin, hep kıyıdan yürürler
Gömleğin iki düğme açık, bir şarkı tut
Yine kendinin kendine mırıldanacağı
Sokak başında yan komşunun üstünü arıyorlar
Aksar saat, kırlangıçlar gecenin ütüsünü bozarken
Gücenirim eğreti oturuşundan, suskunluğundan alınırım
Bir bildiği var yanından başı dik geçen kadının. Kızma.
Üşenip ezan okunurken ayaklarını topluyor kız kardeşin
Sular damlayıp bitiyor eve varmadan
Bir dağ kuşuydun, aklını kırıp kafese koydular seni
Eve gitme bugün. Kahvede ismini söylüyorlar.
ALO
İfrit gibiyim anılarını benden sakla
Elim değse tuzu kokacak denizin
Çiçekleri toplayın kuşları kilitleyin
Beni artık ya serumla ya da rakıyla bekleyin
Canım ses gelmiyor bir daha söyle
Kadıköy'e kar mı yağıyor dedin!
Yerim uzak sevgilim nezle halk isyan eder
Ermeni kilisesinden sap kime sorsan tanır beni
Besmele çek, yanıma öyle gel, musallat olurum
Tutarsam üç gün suda beklet ellerini
Canım sesli konuş benim dedem de duymaz.
Evet, önceden askermiş Turgut Uyar
Uğrunu kaçırırım, kalbine nazar boncuğu tak
Kalabalıkta sevme beni hüzün yaparım
Bütün göçlerde evde saklandım yerimi yadırgamam
Ama beni güneşe çıkarma hiç
Hep kucağında beklet
Hayır ben değilim yanlış aradınız
Yok canım ne kusuru size de iyi günler
Elim değse tuzu kokacak denizin
Çiçekleri toplayın kuşları kilitleyin
Beni artık ya serumla ya da rakıyla bekleyin
Canım ses gelmiyor bir daha söyle
Kadıköy'e kar mı yağıyor dedin!
Yerim uzak sevgilim nezle halk isyan eder
Ermeni kilisesinden sap kime sorsan tanır beni
Besmele çek, yanıma öyle gel, musallat olurum
Tutarsam üç gün suda beklet ellerini
Canım sesli konuş benim dedem de duymaz.
Evet, önceden askermiş Turgut Uyar
Uğrunu kaçırırım, kalbine nazar boncuğu tak
Kalabalıkta sevme beni hüzün yaparım
Bütün göçlerde evde saklandım yerimi yadırgamam
Ama beni güneşe çıkarma hiç
Hep kucağında beklet
Hayır ben değilim yanlış aradınız
Yok canım ne kusuru size de iyi günler
AYDINLIK HARABELER
Dumanını beraberinde getirirsin gelirken
Ancak
İsten gözleri yanmayanlar ülkemize girebilir
Gökyüzünden payımız olsa da
Yadırganmaz penceresiz evlerde yaşamak
Adamların dinlemez sakalsızlığımızın mazeretini
Doyduğumuz, misafirliklerde ikram ettiğin kadar
Köküne toprak bulamadığımız ağacımız
Yalnız, dönüş yollarında büyür
Yetişemeyeceğim bir otobüsü uğurlarsın
Tok kalkıp benim oturamadığım sofralardan
Bizi tekme tokat yerimizden eder
Senin günübirlik duyguların
Yazıları çözülememiş uygarlığına çağır beni
Yalnız Mayaların bildiği güneş tutulmalarına
Benim yürürken dönüp dönüp arkaya bakmam
Önceden, azarlanarak sıradan çıkarıldığım içindir
Ancak
İsten gözleri yanmayanlar ülkemize girebilir
Gökyüzünden payımız olsa da
Yadırganmaz penceresiz evlerde yaşamak
Adamların dinlemez sakalsızlığımızın mazeretini
Doyduğumuz, misafirliklerde ikram ettiğin kadar
Köküne toprak bulamadığımız ağacımız
Yalnız, dönüş yollarında büyür
Yetişemeyeceğim bir otobüsü uğurlarsın
Tok kalkıp benim oturamadığım sofralardan
Bizi tekme tokat yerimizden eder
Senin günübirlik duyguların
Yazıları çözülememiş uygarlığına çağır beni
Yalnız Mayaların bildiği güneş tutulmalarına
Benim yürürken dönüp dönüp arkaya bakmam
Önceden, azarlanarak sıradan çıkarıldığım içindir
DÖNÜŞ YOLU
Sana uğrar serinlik, öyle üşütür beni
Saklanır dünya zamanın serüvenine
Bir miskinliktir kapatır perdeleri öğlen
Senin yüzünü yıkar camide çocuklar
Çam iğnesinden yaptığım yüzük
Tutmadığım bir söz gibi ellerinde
Yüreğin ilişir de ötede dururdu yüzün
Gölgen bilmediğim ırmaklarda titrer
Bir sır dokunur yine başka bir sırrın çözdüğü
Akşamüstüne doğru kıvrılıp yatağından
İçim, uzayan bir dalın önünden giderdi
Sis tutar saat, alışırdı su
Beni tetiklerdi kıpırdayıp uyandırılmanın tedirginliği
Günah olup sokakta yürür bilenirdik sabaha
Bizi götürecek
Geçmişten yüreğimize kalkan ışıkları söndürülmüş bir gemi
Ve ölü bir balık sürüsü artık
Bu kararlaştırılmamış seferde
-Gökyüzü omzuma tünedi
Anlat
Sönen yıldızların gözlerini bulutlar mı kapatıyor-
Uykum yok
Gidecek yerim de
UNUTMA
Gece yüzündeki kırıntıları silker üstüme
Sıkıldıkça çiçek aldırır
Küsünce gider yatar
Tellerde bir bayramın unutulmuş kağıtları
Konuşmaz, bir yol kıvrılır içimde
Olmamış bir devrimin bütün suçu çocukluğunda saklı
-Hep uzamadan kesilmiştir saçları
Ve hatırladığı, ilk görüş günü binmiştir otobüse-
Karışır ayakları
Bağcıklarını bağlamayı kendi öğrendiğinden
Okulun ilk günü yolu sorarak bulmuştur
Bir bardağın doluşudur susarsa duyduğum
Bir tren dallarımı kırar yürüdükçe
Babasının kızıdır ne sorsan konuşmaz
Rutubetten çürümüştür gökyüzünün çiçekleri
Bir dağ ışığıdır yalnız uzun yolculuklarda görülür
Dolanır dünyanın kiri üzerinde bir çocuk
Aynı dua aynı türküyle açılır iki evde gün
Komşudan tuz hangi dilde istenir?
En son babasının gittiği gün büyümüş ayakları
Sıkıldıkça çiçek aldırır
Küsünce gider yatar
Tellerde bir bayramın unutulmuş kağıtları
Konuşmaz, bir yol kıvrılır içimde
Olmamış bir devrimin bütün suçu çocukluğunda saklı
-Hep uzamadan kesilmiştir saçları
Ve hatırladığı, ilk görüş günü binmiştir otobüse-
Karışır ayakları
Bağcıklarını bağlamayı kendi öğrendiğinden
Okulun ilk günü yolu sorarak bulmuştur
Bir bardağın doluşudur susarsa duyduğum
Bir tren dallarımı kırar yürüdükçe
Babasının kızıdır ne sorsan konuşmaz
Rutubetten çürümüştür gökyüzünün çiçekleri
Bir dağ ışığıdır yalnız uzun yolculuklarda görülür
Dolanır dünyanın kiri üzerinde bir çocuk
Aynı dua aynı türküyle açılır iki evde gün
Komşudan tuz hangi dilde istenir?
En son babasının gittiği gün büyümüş ayakları
AYRILIK REPLİKLERİ
Sonra ikiye ayrıldı elma
Elimde Çingene falları, içim buruk.
Kanyonlarda yalnız kuşlar, hiç destansı değilmiş fırtına
Ve kasırga sadece
Amerika’da olmazmış.
Hey! Elindeki yavaşça yere bırak.
Düz saçlarına biraz Ayşe iliştir.
Artık nereden baksan büyümez menekşe
Artık nereden baksan her şarkı cazdır
Ankara’ ya sokak eklenir, sen duymazsın
Hırsızlar pencerende saçlarını düzeltir
Sular tükenir, gözlerinde Afrika tekliği
Yavaşça yanına sokulsam mı derim
Artık nereden baksan
Yarısı boş bir bardağım ben
Deniz gelse dolduramaz
2 Mart 2019 Cumartesi
YAYA YOLCU-II
Reşad
Halife’ye…
Köpük, kaybolup gider;
ancak insanlara yarar veren ise yerde kalır.*
I
Köpüktü
tarla yakan, köpüktü peçe yırtan
İşmar
eden köpüktü, duvarlara ağlayan
Çölde
uyuduğum zaman yüzümde biriken kumlar
Bahçe
lambası yanınca suskunlaşan dünya
Çarşaflar
katlanırken kapı çaldığında
Yatıya
gelen hüzün köpüktü
II
Dünya
kovandı uğuldadım
Beşe
aldığımı üçe sattım
Halk
pazar kurmuş
Ben
arifler dükkânı sandım
Ay
oldum dolandım ışıklar kapanınca
Gece
hışırdayan çalılar
Patikalardan
kollarımı kanatarak yürürdü
Hafifledikçe
terazide ağır basan bizdik
Tartıda
hile yapan köpüktü
III
Köpük
tutukluk yapan bir silahtır Yemen Çölü’nde
Dernek’te
can sıkıntısı, mevzuatta değişiklik, kilerde toz
Köpük
kötü çıkmış sonbahar fotoğraflarıdır yüzümde
Yıldırımın
düştüğü yerde, içerde
Kardaki
izleri takip edenler
İzbelerde
üşür bulurdu seni
İç
çeken köpüktü
İncil’in
mezmurlar bölümünde
IV
Köpük
kendini attı geriye su kaldı
Güneşlere
serildin mi
Atın
evimin yolunu kendi başına bulmuş
Açıklarda
vuruldun mu
*Rad
Suresi, 17. Ayet.
YAYA YOLCU-I
I
Kabuktu
hır çıkaran, kabuktu silah bırakan
Antlaşmayı
bozan kabuktu, nöbette uyuklayan
Seni
görünce kendini bıraktığı yerde bulan biz
Dersteki
uğultu kabuktu
Yürürken
zincir sesleri gelirdi koridordan
II
Sesleri
kulaklarıma
Zincir
şıngırtılarıyla gelen dünya
Dün
ateş yakarken ovalarında
Şimdi
telefonda donuk bir sestir insan
Yürüyen
bir karaltıdır ışıksız koridorlarda
Oysa
önceden
Sen
ne getirdiysen
Yalnız
o olurdu sofrada
Azını
içip çoğunu döktük, odun çiğnedik doyduk
Gökten
sofra indirilen bizdik, yemek seçen kabuktu
III
Kaç
kere dikildiği artık unutulmuş söküktür kabuk
Kabuk
yıkana yıkana rengi atmış bir elbise
İzmit’ten
yola çıkmış yükü çürüktür
Kabuk
şeriattan yanadır erenler meclisinde
İçerde,
artık yalnız molalarda hatırlanan bir yemin
Şerbeti
acı buldum, rengi soluk, söylenenleri yavan
Bana
şeker dilinden dökülendi canım efendim
IV
Kabuk
çatlayınca içeri sızan senin ışığındır
Çeşme
sırasında ne beklediğimi unutturan
Bu asfalt
yollardan ancak kabuk gideceği yere varır
Ben
geçen kervanları sayıyorumdur Yemen’de yoksam
13 Ocak 2019 Pazar
GİZEM'İ İHBAR
Bu
resim panoya asılmayacak, bu ütü ilk oturuşta bozulacak
Okul
duvarları boyanacak ve kokusu aklından hiç çıkmayacak
Onların
arasından geçersen, biraz Yusuf isen yani
Bıçak
ilk senin elini kanatacak
Çekiç
sesindeki ritim, düz çizgilerin verdiği bulantı
Daha
buradan yol geçecek ama yolda kimse yürümeyecek
Otopark
yapılacak camilerin altına
Yani
çekmeceler düzgün olsa da kalan her şey curcuna
Masayı
toplasan da bir sandalyede uyuklasan da
Elbiselerini
rengine göre dizsen de dolaba güzelim
Bir
ihbarla boşalacak bir balodur sevincin
Aydınlığın
öğlen yanan bir ateş
Daha
buralar çok gelişecek ama insanlar değişmeyecek
Kuşlar
konacak çanak antenlerin üstüne
Demem
ışıklar sadece göz boyama, demem dostlar alışverişte
Demem
bir hâl gelmiş size ama mutluluk getirmemiş
Suyu
taşırken dökülmüş leğen, tortu birikmiş ibrikte
Gelen
kocaman trenlerle gelmiş, giden bahçeler ezerek gitmiş
Daha
müteahhitler girecekmiş yaşadığın mahalleye
Öğlen
güneşi arka odadaki dantel takımlarına
Divandan
kalkan tozlara vurmuş
İşte
temiz boyalı duvarların verdiği keder
İşte
yüksek binaların gölgesinde hırlayan ciddiyet
Daha
her şeye yeni bir isim verilecek
Dağdaki
sis kalktığında
Bu
sefer ırmağa bırakılan çocuk
Saraya
değil bir ilçeye varacak
Kapıyı
çalıp gidince müjde için gelenler
Bebek
konuşmayacak beşikte
Büyüyünce
de susacak
TARLALAR YANARKEN
İlk vardığımız düzlükte koştursun diye çocuk
Arabayı devirmeden teker
Bolu dağı efkârla geçilmeden
Ayakların çıplak diye
Yediğin azar unutulmuştur
Ki etraf hâlâ kirli bir balkona benzer
Uyur yolun uğultusuyla anne kız
Şimdi bir dalgınlığa bakar yan yatmak
Çünkü kurtları korkutan bizi de gözetler pusuda
Gece düzlüğe iner, kol gezer, tarla yakar
Ve uyanır
Yılan öldürür
Gece avlanan sürü ürkütmeden çadırları
Atlar gördüklerinden irkilmeden
Çorba dağıtır, bıçak biler, dal yontar
Taşla kapatılmadan su kaynakları
Ne varsa kitapta yeri olmayan
Artık imzalattığımız evraklarda onlar yazılı
Kaç kilometre sonra hüzün bastığı
Ve ısınan çelik
Şimdilik
Annesi kessin kızının uzayan saçlarını
Dileğim vardığımız ilk düzlükte koşturmasıdır çocuğun
Arabayı devirmeden teker
Ve efkârla geçilmeden Bolu Dağı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)